30 Haziran, 2011

30 Haziran 2051 - Torununuz Yağmur'la İlgili Tatsız Gelişmeler (Earthlings)


  Earthlings, 2005 yapımı bir film. Bahsetmek için kendimi hazır hissediyorum.

  Aşağıdaki video, Earthlings’in tanıtım filmi. Lütfen videoyu yazıyı okuduktan sonra izleyin. Filmin tamamının indirme ve altyazı (Türkçe) bağlantılarını, bağlantılar kısmında vereceğim. Filmin resmi sayfasından orijinal halini izleyebilirsiniz.





  Yazının sonunda not düşeceğim anekdot, hayvanların işkence edilerek öldürüldüğü bir ülkede kimseyi rahatsız etmeyecektir. Öncelikle alternatif bir kurguyu paylaşmak isterim:

  Alternatif Hikaye

  Benim adım Furkan. Sizinki de Erman, Betül, Özge yahut Oğuz olabilir. Çocuklarınız veya torunlarınız var mı bilmiyorum. Benim çocuğum yok.

  Torunlarınız yoksa bile, ileride Gülşen, Sude, Serdar, Derya, Ali isimli torunlarınız olması muhtemel. Adı Yağmur olsun mu? Ben Yağmur ismini çok severim de.

  Başlıyoruz.

  1980 yılında doğdunuz. Torununuz Yağmur, 2051 yılında yedi yaşına basacak, siz de yetmişinize.

  2051 yılı itibarıyla dünya eskisi gibi değil. Haktan Akdoğan nihai amacına ulaşmış ve ebediyete uğurlanmış durumda. Başka gezegenlerdeki yaşam formlarıyla iletişim çoktan kuruldu. Hayır, yeşil renkli, kısa boylu ve çekik gözlü değiller. Beş metreye yaklaşan boyları var ve bizden daha zekiler. Dünya’da da yaşıyorlar artık. Bir kısmı bizi çok seviyor ancak çoğunlukla görür görmez kaçmak zorundayız onlardan. Bize zarar verme ihtimalleri, bizi sevme ihtimallerinden çok daha yüksek.

  Tek tük evlerin olduğu kırsal bir bölgede yaşıyorsunuz. Büyük bir ailenin en yaşlı üyesisiniz. Mutlusunuz ve Kenan Evren kadar yaşamaya kararlısınız. Hayır bu yüzden utanmamalısınız. Ben de şu an olduğu gibi mutlu olacağım o gün. İyi şeyler olduğu için; açlık, hastalıklar, katliamlar bittiği için değil, sadece nefes aldığım için mutlu olacağım.

  Bahçeli, büyük evinizin balkonunda oturduğunuz bir gün, kızınız ve kocası, Yağmur’u size bırakarak alışveriş yapmak üzere evden ayrılıyorlar. En sevdiğiniz içecek Türk kahvesi fakat kendinize kahve yapacak yaşı çoktan geçtiniz. Artık ayağa kalkmanın size azap verdiği yaşlardasınız. Kızınız, alışverişe gitmeden önce Türk kahvesi yaptı ve size kupada ikram etti. Tesadüf ya, siz de Türk kahvesini büyük kupalarda içmeyi seviyorsunuz benim gibi. Siz belirli bir yaşa gelmiş olup o yaşın gerektirdiği gibi hareket ediyor olabilirsiniz, böyle yapmak da zorundasınız. Ancak kızınızın kocasının elli yaşında ve el şakaları yapan bir embesil olduğunu düşünürsek, evde herkesin yaşının gerektirdiği gibi hareket etmediğini düşünebiliriz. Yine de kızınızın kocasını sevmemenizin nedeni bu değil. Ne mi? Kızınızla evli ya?

  Dört tarafı da bahçelerle çevrili, uzaklara daldığınızda sadece dağların yamaçlarını gördüğünüz bir evin balkonunda kahve keyfi… Önünüzdeki sehpanın üzerinde bir şiir kitabı var. Ezra Pound yazıyor kapağında. Sapsarı bir kapağı var. Gençliğinizde Hürriyet gazetesinin hediye ettiği kitaplar gibi. Hayır hayır; Türk kahvesi içiyorsunuz diye Türkiye Türklerindir sloganı içeren bir gazeteyi okumuş olmak zorunda değilsiniz gençliğinizde. Sadece o gazetenin ismini hatırlıyorsunuz. Kitapları açtığınızda ya orta sayfaları ya da en çok okunan sayfaları açılır ya hemen; siz de kitabı açtığınızda şu dizelerle karşılaşıyorsunuz;

Ağaç ellerime girdi,
Özü kollarıma sızdı,
Büyüdü ağaç göğsümden aşağı
Uzandı kollar gibi dalları benden.

Ağaçlarsın
Yosunsun sen,
Menekşelersin üstünde yel esen,
Bir çocuksun şu kadar,
Ama saçma gelir âleme bunlar.

 

  Hani sevgilinize, evlendiğiniz kişiye hediye etmiştiniz…

  Kişi, –torununu bir kenara koyarsak- kahve ve Ezra Pound kitabından başka ne isteyebilir ki hayattan keyif almak istiyorsa. Sahi Yağmur nerede?

  Evden uzaklaşmış, görüyorsunuz. Ancak eve doğru mu koşuyor o? Olamaz, peşinde de dünyanızı paylaştığınız o beş metrelik canlılardan. Yakaladı yakalayacak! Hani güvenli bir yerde dünya insanlar için vakti zamanında.

  Siz ne olduğunu anlayamadan güzel gözlü, saçı örgülü Yağmur’u bacaklarından yakalayıp ters çeviriyor o yaratıklardan bir tanesi. Elleriniz ayaklarınız boşanıyor. Bağırmak nafile. Tekmeleyerek düşürüyor önce yere onu. Hemen ardından bir tane daha geliyor o canlılardan. Yağmur kalkıp kaçmaya çalıştığı için, yerde bulduğu taşı üstüne atıyor. Torununuz bilincini kaybetmek üzere, can havliyle hareketleniyor. Sopa gibi bir şey bulup ayaklarını kırıyorlar yağmurun. O tarafa doğru koşmaya başlıyorsunuz ama yetişemeyeceksiniz. Ayağa kalkamıyor küçük kızınız. Burnundan kanlar geliyor. Sonra canlı canlı derisini yüzmeye başlıyorlar ve deriyi vücuttan ayırıyorlar. Yaratıklardan biri, canlı yüzdüğü Yağmur’un derisini alıp uzaklaşıyor. Diğeri de derisi olmayan, bilincini kaybetmiş ve ayakları kırık Yağmur’u götürüyor fakat öldürmüyor. Öylece yaşatıyor, ölmesine bile izin vermiyor. Gözden kaybolmadan önce aklınızda kalan son sahne, Yağmur’un saçlarından sürüklenerek götürülmesi oluyor. Derisi yok belki ama saçları var.

  Yapacak bir şey yok, hemen eve gidip kendinizi asın. Bununla yaşayamazsınız.


  Gerçek

  Dört ayaklı, iki gözü, iki kulağı, ağzı, burnu ve kuyruğu olan bir hayvan yaşıyor kendi habitatında. Gözleri o kadar güzel ki, ‘hayvan’ kelimesini ve hayvan türlerinin isimlerini hakaret olarak kullanan toplumlarda bile dikkat çekecek türden.

  Hayvanın eti de öyle lezzetli ki. Derisi kullanılarak yapılan giyeceklere değinmiyorum bile. Ancak hayvan öldükten sonra derisi bir işe yaramıyor, cevval de bir hayvan. Bir avcı grubu (insanlardan oluşuyor) önce sopalarla dövüyor hayvanı. Ayaklarını kırıyorlar fakat hala kıpırdıyor, başına taşla vuruyorlar ardından. Yaklaşsanız ağladığını göreceksiniz. Burnundan kanlar akıyor. Sonra tek ayağından asıp derisini biraz kestikten sonra üzerinden canlı canlı çekiyorlar. Derisini bir adam alıp götürüyor; giyecek olarak kullanılacak.

  Fakat hayvan biraz küçük, etine de dolgun değil. Bir süre daha yaşaması lazım. Ayakları kırık, derisi yüzülmüş, yaşatıyorlar; bir süre sonra kese kağıdının içindeki ekmeğin arasında et parçası olarak bir dükkanda önünüze gelene kadar.


  İçeriğini görmezden gelseydik, Earthlings eski bir film sayılabilirdi. Çekildikten bir-iki sene sonra izlediğim bu film için “mutlaka izleyin” diyemem.  Bunu kimseden isteyemem. Sizden istediğim, gönderinin başındaki tanıtım filmini izlemeniz. Tanıtım filmini izleyin ve daha sonra tüm filmi izleyip izlemeyeceğinize, ne yiyip ne giydiğinizi anlayıp anlamayacağınıza karar verin ve lütfen izlememe nedeniniz, “ya ben dayanamıyorum hiç böyle şeylere”, “bizim memlekette böyle değil ya bu işler, amerika’da böyleymiş hep gerçekten”  ya da “abi böyle filmler çekip başka tüketim alışkanlıkları pazarlamaya çalışıyorlar işte” olmasın.

  Gözleri ve ayakları olan, yaşayan ve yürüyen bir şeye karşı bakış açınızın iki saate değişeceğine inanmıyor musunuz?

  İnanın.


  Bağlantılar:

- Filmin Sayfası

- Filmin Tamamı (.avi uzantılı)

- Filmin Türkçe altyazısı

- Filmin İngilizce altyazılı hali (Google Video)

- Filmin IMDB sayfası

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics